Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Komisyonu 2024-2026 Ara Genel Kurul Çalışma Raporu
Komisyonumuz 1999 yılında 17 Ağustos Körfez Depreminden sonra Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu olarak kuruldu ve devamlı ve düzenli olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yıllar içinde Gölcük depreminde, Bingöl, Van ve tabii ki 6 Şubat Maraş/Hatay depremlerinde birikimlerimiz ve deneyimlerimizi olağan dışı durumlarda kullandığımız gibi, orman yangınları, sel ve yerinden edilenler (GÖÇ) gibi olağan dışı durumlarda komisyonumuzun etkinliği hem kendi ilinde hem de TTB kolu içinde önemli bir faaliyet alanı oluşmuştur.
Ankara Tabip Odası (ATO) Genel Sekreteri Dr. Mine Çoşkun’un 2023 yılı Ankara Barosu Afetler ve Sağlık Hakkı konulu Çalıştay konuşmasında belirttiği gibi; TTB-ODDSH “6 Şubat Depremi”nde, toplumsal duyarlılığına denk gelen sahiplenmeyle, çok büyük bir aktivite gösterdi. Merkezi düzeyde 30 kadar hekim arkadaşımızın organizasyonuyla 700 kadar meslektaşımız süreci omuzladı. ATO bu sürecin önemli bir kısmını üstlendi ve hâlâ çalışmalarımız devam etmektedir.
‘Afet’ dediğimizde; deprem, sel, orman yangınları, vb doğanın toplum üzerindeki ‘dışsal-yıkıcı’ etkilerini anlıyorsak... Bu tip doğa olaylarının da fiziksel dünya için ‘olağan’ olduğunu beraberinde ifade etmek zorundayız. Bu ‘olağanlık’ toplumlar tarafından ‘arızi bir durum’ olarak karşılanırsa ‘afet’ adını alır. ‘Arızi’ ise; “dışsal, beklenmedik olandır.” O halde; ne zaman ki depremlerin, salgınların, orman yangınlarının... bilgisine sahip olursak o zaman bu durumların ‘dışsal, beklenmedik’ olaylar yani afetler olmaktan çıkacağının da bilincine varabilmemiz mümkün olacaktır.
Deprem, sel, orman yangınları, vb’lerini ‘arızi bir durum’ olarak ‘afet’ kavramı içinde tanımlayan akıl, doğayla kurduğu ilişkinin doğanın hareketleriyle değişebilir olduğunu ön göremeyen bir toplumun bilincidir ki sorunludur elbette. Doğa ile toplum arasındaki ilişkiyi, bir yanılsama ve bir çarpıtma olarak afet anında kuruluyormuş gibi görür/gösterir. Oysaki insan doğanın bir parçası olarak ve kendi bilincinden bağımsız olarak doğal nesnellik içerisindedir. Olan biten ise; doğa ile insan ilişkisindeki diyalektik ilişkinin açılımıdır. Yani: İnsanal doğanın ve doğal insanın tarihsel süreçteki zamansal ve mekansal biçim değişikliğidir.
Komisyon çalışmalarımız:
ATO Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu Toplantı Akış Planı
1) TTB ODSH Kol Başkanı Dr. Seçkin Kara ODSH Gündemli Bilgilendirme
2) Dr. Neşe Göl (HDM) Özellikleri ve Yanında Neler Hazır Olmalı
3) Depremde Hızlı Değerlendirme Senaryo Hakkında Bilgilendirme ve Uygulama
Yönlendirici (Bilge Ceydilek, Başar Beyoğlu, Ercan Yavuz)
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu 25 Ekim 2024 tarihinde Dr. Neşe Göl, Dr. Başar Beyoğlu, Dr. Muharrem Baytemür, Dr. Ercan Yavuz, Dr. Alpertan Açar, Dr. Mustafa Kalkan, Dr. Kemal Oskay katılımıyla toplanmıştır.
Dr. NEŞE GÖL: Hızlı değerlendirme merkezi olarak olağandışı durumlarda en öncü çıkacak ekibin nitelikleri ve yanında neler bulunmalı nelerin tespiti ve bu bilgiyi nereye aktarmalı konulu interaktif sunumu ve katkılar ile devam edildi.
Dr. ERCAN YAVUZ: Olası bir deprem durumunda ilk 24 saat hızlı değerlendirme ekibinin
-Hazırlanışı
-Yola çıkışı
-Deprem bölgesinde raporlama
- Bilgi ve belgeleri nereye nasıl aktarmalı, nelere dikkat etmeliyiz, hangi alanlara yoğunlaşmalıyız, SENERYO çalışması yapıldı.
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu Hızlı Değerlendirme SENARYO (Modül) Çalışması
3 MART 2025 Pazartesi gününü Salı gününe bağlayan gece sabaha karşı saat 02 saatlerinde Kırıkkale Yahşihan ilcesi merkez üssü olan deprem büyük yıkıma yol açmış ve yeniden bir deprem felaketiyle ülkemizi karşı karşıya getirmiştir.
-ATO ODSH Grubu içinde Hızlı Değerlendirme Ekibi (HDM) olarak önceden belirlenmiş 3 kişi vardır.
- Depremin hemen ardından (HDM) 3 hekimden biri nöbetçi (Dr.Füsun) olduğundan dolayı 2 hekimin bulunduğu bir değerlendirme ekibi bölgeye saat 05’te hareket etmiş ve bölgede (Kırıkkalede) inceleme ve değerlendirmelerde bulunmuş, sağlık hizmeti faaliyetlerine katılmış, yetkililerle görüşerek ilk 24 saate bir durum değerlendirmesi yapmıştır.
Kırıkkale’de meydana gelen depremden sonra ATO ODDSH Hızlı Değerlendirme Ekibi 03 Mart 2025 saat 06.30 civarında Kırıkkale ye ulaşmıştır. Değerlendirme Heyeti, Kırıkkale’ye ulaşım sürecinde bölge tabip odaları ve SES şubeleri başta olmak üzere, tüm bölgeden Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri deneyimi olan sağlık çalışanlarının acil müdahale yapmak üzere Kırıkkale’ye gelmesine aracılık etmiştir. Gelen ekipleri karşılama sağlık müdürlükleri ve yerel yönetimlerin olanakları kullanılarak bölgeye ulaşımları sağlanmıştır.
Kırıkkale’ye ulaşıldığında çok sayıda büyük ve küçük bina enkazı ile karşılaşılmıştır. Kırıkkale’de telefonların kesik olduğu, internet ve cep telefonu imkanının kısıtlı olduğu, Kırıkkale halkının sokakta ateş yakarak enkazdaki yakınlarının çıkartılmasını tedirgin bir şekilde bekledikleri gözlenmiştir. Enkazlarda kısıtlı olanaklarla arama kurtarma ekiplerinin faaliyetlerini yürüttükleri gözlenmiştir.
Değerlendirme ekibi, (Dr. Ortakaya, Dr. Kıvılcım) ilk olarak kriz masasının bulunduğu kaymakamlık binası ile Kırıkkale Devlet Hastanesi’ni ziyaret etmiştir. Kriz masasına ulaşan ekip ilk başta yetkililerle iletişime geçmekte zorlanmıştır. Bunun nedeni, bu esnada ilçede bulunan tüm mülki amirlerin incelemelerine eşlik etmesi olarak gözlenmiştir. Israrlı çabalarlar sonucunda bir askeri yetkili ile temas kurulmuş, ekibin amacı ve yürütülecek olan acil sağlık hizmetlerine yapılacak katkı ile ilgili bilgi verilerek ilçenin sağlık ve genel ihtiyaçlarına ilişkin bilgi alışverişinde bulunulmuştur. Elde edilen bilgiler TTB ve SES Genel Merkezi ve ilgili birimleriyle paylaşılmıştır.
Daha sonra iki kişiden oluşan hızlı değerlendirme ekibi hasarın daha çok olduğu Kırıkkale merkezde (Dr. Ortakaya), Keskin Yahşihan bölgesine (Dr.Kıvılcım) 6 saat sonra Kırıkkale Devlet Hastanesi’ne bitişik Orman Bölge Müdürlüğü’nün bahçesine TTB logolu çadırlarını kurmak üzere buluşulmuştur.
Dr. Ortakaya Kırıkkale merkezde kalarak ilk gözlem notlarını almaya başlamıştır.
Kırıkkale Devlet Hastanesi’nin yıkılma riskine karsı boşaltıldığını, sağlık hizmetlerinin Toplum Sağlığı Merkezi’nde yürütüldüğü belirlenmiş, ilgili Toplum Sağlığı Merkezi’ne gidilerek sağlık hizmetlerini yürüten yerel sağlık çalışanlarına destek verilmiştir. Sağlık kurumunun acil ihtiyacı olan Ortopedi, Göğüs Cerrahisi, Beyin Cerrahisi, Kadın Hastalıkları uzmanı gereksinimleri ilgili birimlere iletilmiştir. Bu arada sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, gelenlerin kayıt altına alınmasında ve malzeme temininde ve ekibin eşgüdüm içinde çalışmasında zorlukların olduğu adeta kaotik bir ortamın olduğu gözlenmiştir. Bu noktada, kent dışından gelen çok sayıda sağlık çalışanı hizmete entegre edilmeye çalışılmıştır. Sağlık kurumlarının fiziki yetersizliği ve çok sayıda sağlık personelinin kentte olması göz önüne alınarak sağlık hizmetlerinin verilmesine destek için ekibimizin katkılarıyla kentin merkezinde bulunan meydanda 4 adet sağlık hizmeti çadırı kurulmuştur. Hizmet veren kamu sağlık kurumlarına yakın illerden gelen TTB ve SES üyeleri yönlendirilmiştir.
Deprem mağduru sayısının hızla artması nedeniyle fiziki olarak yetersiz kalan TSM’ye ek olarak “Sahra Hastanesi” adı verilen birim oluşturulduğu görülmüş ve stadyum içerisinde "Sahra Hastanesi" kurulan yerin yanlışlığı konusunda bilgi verilmiştir. Personel görev dağılımında sorumluluk alınmış ve çalışmalar gelen ekiplerle birlikte sürdürülmüştür. Sabah saat 09’a kadar ekibimiz tarafından yürütülen sorumluluk ve hizmetler Sağlık Bakanlığı tarafından Ankara’dan gönderilen UMKE ekibine devredilmiştir.
Bu arada koordinasyon ekibinde diğer arkadaşımız Dr. Kıvılcım Yahşihan ve daha sonra da Keskin ilçesini ziyaret ederek depremin etkileri hakkında belediye başkanı ve halktan bilgi almıştır. Genel olarak Yahşihan ilçesi ve beldelerinde halkın evlerine girmediği, ateşler yakarak dışarıda bekledikleri ve çadırda kalan olmadığı gözlenmiştir.
Görüşülen Kurum ve Yetkililer:
Keskin ilçesi kriz merkezi ile görüşmeler, vali yardımcısı ve belediye başkanı ile görüşme,
• Kırıkkale İlçe Kriz Merkezi yetkilileri
• Vali Yardımcısı
• Belediye Başkanı
• Sağlık Müdür Yardımcısı, Sağlık Grup Başkanı
• Yahşihan Belediye Başkanı ve Kriz Merkezi Yetkilileri
• Cumhuriyet Savcısı
• Kızılay Koordinatörü
Mevcut Durum:
Etkilenen nüfus: Kırıkkale, ilçe, belde ve köylerinin neredeyse tamamının depremden etkilendiği bununla birlikte Keskin ilçesinin merkezinde bulunan Atatürk Yolu Caddesi, Kışla Mahallesinin depremden daha fazla etkilendiği gözlenmiştir. Bu mahallelerde özellikle çok katlı binaların toplu yaşam alanlarının (okul, yurt, kahvehane, yatılı bölge okulu, kuran kursu) etkilendiği belirlenmiştir. 03.03.2025 tarihinde saat 10.00’da kriz masası yetkililerinden alınan bilgiye göre 80-85 büyük binanın yıkıldığı öğrenilmiş, aynı rakam arama kurtarma ekipleri ve keskin halkı tarafından 100-120 olarak belirtilmiştir. İlçenin Kışla Mahallesinde de yer yer yıkık binalar belirlenmiştir.
Yine ilçenin Yeşilova mahallesinde büyük hasar olmamasına karşın göç ile yeni kurulan bir mahalle olması nedeniyle kentsel altyapı hizmetlerinde büyük sorunların olduğu, depremden bağımsız sağlık açısından ciddi sorun taşıdığı ve bu sorunların deprem sonrası yoğunlaşabileceği saptanmıştır. Bu bölgedeki halkın yakınlardaki İrfanlı Barajı’nın yıkılacağı hakkında ortaya atılan söylentilerden kaygı duyduğu, geceyi sokakta geçirerek su ve elektrik sorunlarının olduğu buna karşılık ne kaymakamlık ne de belediye tarafından hiç bir hizmet alamadıklarını ifade ettikleri görülmüştür. TMMOB İl Koordinasyon Kurulu ile temasa geçilmiş ve böylesi bir sorun olmadığı bilgisi alınmıştır. Yahşihan’da bulunan Petrol İşleme Tesisi’nde kısmi yangın çıkmış söndürme işlemi sabah saat 10 sıralarında gerçekleşmiş bir işçinin depreme bağlı yangın sırasında solunum yetmezliği tanısı ile kaybedildiği bilgisi alınmıştır. Yine Keskin Aşıkhisar bölge yatılı orta okulu ciddi hasar almış 30 dönüm arazi ortasında derslikler (kısmi hasarlı) öğretmen lojmanları (hasar yok) öğrenci yatakhanesi (ağır hasarlı) 50 öğrencinin kaldığı yatılı okulun yıkımında arama kurtarma faaliyetleri kısıtlı yeterli olmayan ekiple sürdüğü enkazdan çıkarılan ölü ve yaralı çocukların kimlik tespiti için çalışmalar sürdürülmüş, genel olarak ilçeye bağlı köy ve beldelerde kısmı hasarların olduğu öğrenilmiştir.
Ölümler: Sağlık kurumlarına getirilen ölülerin terkedilen hastanenin arka bahçesine götürüldüğü, hastaneyi inceleyen koordinasyon ekibimizin savcı ile yaptığı görüşmede saat 09.00 itibarı ile Keskin’e de 120 civarında ölünün getirildiği büyük bir kısmının yakınları tarafından teslim alındığı öğrenilmiştir. Sahibi olmayan ölülerin hastane arka bahçesinde açık şekilde uygun olmayan tarzda bulundurulduğu gözlenmiştir. Savcı ile yapılan görüşme ile ceset torbalarının olmadığı öğrenilmiş ve konu ile ilgili kriz masası askeri yetkilisine ve TSM sorumlu hekimine bilgi verilmiştir. Daha sonra TSM’de ceset torbasının bulunduğu ve hastaneye gönderildiği öğrenilmiştir. Ölü sayısının TSM’deki sağlık çalışanları tarafından (saat 09.00) 150-200 arasında olduğu belirtilmiştir.
Yaralılar: (Dr. Ortakaya) Kırıkkale Sabah saat 09.30’da TSM ve "Sahra Hastanesi"ne 800 civarında yaralı başvurusu olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte depremin oluş saatinden saat 19.00’a kadar kayıt tutacak kişi ve zamanın bulunmadığı saptanmıştır. Genel olarak getirilen yaralıların önce triajdan geçirildiği, uzmanlar tarafından ilk müdahale yapıldıktan sonra çevre il ve ilçelere hızla sevk edildiği gözlenmiştir. Ameliyathane koşullarının oluşturulamadığı, uzman hekimler tarafından belirtilmiştir.
Arama Kurtarma Çalışmaları: Arama kurtarma faaliyetlerinin gece boyunca devam ettirildiği bununla birlikte personel ve olanaklarının çok yetersiz olduğu belirlenmiştir. Sabah itibari ile diğer illerden ulaşan arama kurtarma ekiplerinin tüm çabalarına karşın çok sayıda enkazda faaliyet yürütülmediği, yürütülen faaliyetlerde bazı ekiplerde usulüne uygun arama kurtarma çalışmasının yapılmadığı, kepçelerin özensizce kullanıldığı, yine bu faaliyetler sırasında depremzedelerin kontrolsüz bir şekilde enkaz alanlarına girdiği gözlenmiştir.
Barınma ve Isınma: Çok sayıda bina enkazı olması, yine hasar olmasa bile devam eden artçı depremler nedeniyle Kırşehir halkının tümünün geceyi dışarıda ateş yakarak geçirdiği gözlenmiştir. Çadır Kent’lerin sabaha karsı kurulduğu ve az sayıda kişinin bu olanaktan yararlandığı gözlendi. Sabah kurulan 2 Çadır Kentin olduğu bunların stadyum ve halı sahada kurulduğu, mevcut tüm alana kurulduğunda her birinin 100’er çadır barındırdığı belirtilmiştir. Çadır Kent’te yapılan gözlemlerde su, meyve suyu ve kuru gıda dağıtımının olduğu, mutfağın kurulmadığı, tuvalet ihtiyacının stadyum içerisindeki az sayıda tuvalette giderildiği ve bu tuvaletlerde hijyenin kötü olduğu, gözlenmiştir. Çadır Kent’te atıklarla ilgili (çöp) olanakların olmadığı belirlenmiştir. Isınma sorunu yaşayan çok sayıda vatandaşın battaniye ve giysi arayışında olduğu izlenmiştir.
Su: Sağlık merkezleri dahil ilçenin tümünde su olmadığı gözlenmiştir. Yetkililer tarafından su ve kanalizasyon tesisatının tahrip olduğu belirtilmiştir. Şu anda ilçede kaymakamlık belediye, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler tarafından içme suyu dağıtılmasına karşın içme ve kullanma suyu ihtiyacı devam etmektedir.
Beslenme: Kızılay ve gönüllü kuruluşların gıda dağıtmalarına karsı gıdaya ulaşamayan çok sayıda insanın olduğu gözlenmiştir. Gıda dağıtım kuruluşları önünde uzun kuyrukların olduğu izlenmiştir.
Atıklar: İlçede atıklarla ilgili ciddi hiçbir çalışmanın olmadığı belirlenmiştir. Tuvalet gereksinimleri toplu yaşam alanlarında (cami, hastane, kaymakamlık, çadır kent vb) karşılanmakta bununla birlikte tuvaletlerde su bulunmamaktadır. Bu durumun böyle devam etmesi halinde bulaşıcı hastalıklarla ilgili ciddi tehditler olacaktır. Bu konuda yetkililer uyarılmıştır.
Keskin Sağlık Kuruluşlarının Olanakları: (Dr. Kıvılcım)
1) Keskin’de yaşayan sağlık emekçilerinden bir aile hekimi ve 4 hemşirenin enkaz altında olduğu öğrenilmiştir.
2) Sağlık kurumunda çok sayıda yerel sağlık çalışanı, yakınlarının depremden etkilenmelerine karşın özveri ile çalışmaya devam ettiği gözlenmiştir. Bununla birlikte yorgun ve kaygılı oldukları izlenmiştir.
3) Sağlık kurumlarının fiziksel, barınma ve sterilizasyon olanaklarının yetersiz olduğu gözlenmiştir (su, dezenfeksiyon, yeterli gözlem odası vb.).
4) Ruh sağlığı ile ilgili henüz sistematik bir çalışma başlatılmamıştır.
5) Depremin üstünden 18 saat geçmesine rağmen sağlık hizmetlerinin koordinasyonsuz ve kaotik şekilde yürütüldüğü gözlenmiştir.
6) Acil müdahale dışında poliklinik hizmetleri “Sahra Hastanesi”nde yürütülmektedir. Bölgede birinci basamak sağlık hizmet kurumları faal değildir.
7) Bölgenin yakın illerinin büyük hastanelere yönelik sevkleri devam etmektedir. Sevkler ile ilgili olanakların yeterli olduğu gözlenmiştir.
8) Çevre sağlığı ile ilgili hizmetlerin henüz başlatılmadığı izlenmiştir.
TEMEL İHTİYAÇLAR
1) Genel: Çadır, battaniye, giysi, temel gıda maddeleri, temiz içme ve kullanma suyu, çocuk maması, çocuk bezi, kadınlar için pet, evlere dağıtılacak dezenfektan madde, sıvı sabun, ısınma ve aydınlatma araçları, yağmurluk, çöp torbası.
2) Sağlık Gereksinimleri: Bu benzer olağandışı durumlarda erken evrede kaos/kargaşa yaşanması beklenir ve anlaşılabilir. Ancak, gerek acil, gerekse rutin sağlık hizmetlerinin hızla gereksinime dönük olarak örgütlenmesi ve koordinasyonu gerekmektedir. Bölgede yapılan gözlemde, koordinasyona yönelik mekanizmaların güçlendirilmesine gerek olduğu anlaşılmaktadır.
Bölgede, birinci basamak hizmetleri hızla yaşama geçirilmesi ve travma sonrası ruh sağlığı hizmetlerinin planlanarak gerekli girişimlerin yapılması gerekmektedir.
Mevsimsel zorlukların da hesaba katılarak öncelikle tıbbi malzeme, barınma, beslenme, temiz suya ulaşım ve çevre sağlığı hizmetlerinin uygun koşullarda sağlanması önem taşımaktadır.
ATO ODSH Komisyonumuz depremler başta olmak üzere özellikle deprem deneyimlerinin birikimi ile ülkemizde sık yaşanan ve kimyasal kazadan deprem ve sellere dek çeşitli olağandışı durumlarda hızla olayın meydana geldiği bölgeyi değerlendirebilecek, örgütümüzü en etkili şekilde bilgilendirip harekete geçirebilecek, hızlı değerlendirme konusunda yetkin, ekipler oluşturulması planlanmıştır. "Olağan Dışı Durumlarda Hızlı Değerlendirme ve Müdahale"(ODDHDM) ekipleri tam teçhizatlı 3 kişiden oluşan ekip oluşturulmuştur.
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonumuz
Dr. Ercan Yavuz başkanlığında, Dr. Sedat Abbasoğlu, Dr. Alpertan Açar, Dr. Selçuk Atalay, Dr. Gül Bakır, Dr. Muharrem Baytemür, Dr. Başar Beyoğlu, Dr. Eriş Bilaloğlu, Dr. Bilge Ceydilek, Dr. Selçuk Çelik, Dr. Özden Çırpar, Dr. Aliye Mine Coşkun, Dr. Ebru Demirel, Dr. Asuman Doğan, Dr. Onur Erden, Dr. Neşe Göl, Dr. Mustafa Kalkan, Dr. Ali Karakoç, Dr. Sıtkı Kesedar, Dr. Gülgün Kıran, Dr. Arif Müezzinoğlu, Dr. Kemal Oskay, Dr. Ümit Yaşar Öztoprak, Dr. Merih Öztoprak, Dr. Mehmet Can Pençe, Dr. Ayşegül Yay Pençe, Dr. Dilek Surav, Dr. Cavit Işık Yavuz, Dr. Sevinç Yılmaz Yeltekin, Dr. Togay Yılmaz ve Dr. Şefik Zan’dan oluşmaktadır ve bilgi deneyimlerini çevre illerde ve tabip odalarında paylaşmak için planlamalarını yapmıştır.
Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Komisyonu 2022-2024 Dönemi Faaliyet Raporu
Olağandışı durum; ne yazık ki daha çok insan eliyle olağan durumların can ve mal kaybına sebep olacak şekilde gerçekleştiği durumlardır. Örneğin ülkemiz gibi tektonik plakaların birleştiği bir deprem bölgesinde deprem olağan bir durumdur ancak fay hattı üzerinde, sağlam zemine yapılmamış ve yeterli bilimsel teknik kullanılmadan inşa edilen yapıların yıkılması olağandışı bir durumdur. Ya da bir dere, nehir etrafına beton döküp onun alanını kısıtladığımızda yoğun yağış olduğu dönemlerde su taşkınları ve sellerin gerçekleşmesi olağandışı bir durumdur.
Tarihsel olarak bizden yaşlı olan dünya gezegeninde deprem, sel, yıldırım, yangın, volkanik patlama gibi yüksek enerjili olaylar gerçekleşmektedir. İnsanlık evrimsel gelişimiyle birlikte dünyayı ve doğasını bilimle daha iyi anlamaya başlamış ancak onunla barış içinde yaşamayı öğrenememiştir. Dünyada yaptığımız tahribatlar saymakla bitmez tabii bu tahribatların yanı sıra bilime riayet etmeden rant ve kar uğruna kapitalist düzenin yanlış çevre ve şehircilik politikaları can ve mal kaybını da beraberinde getiren olağandışı durumları sık sık yaşamımıza neden olmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin esası koruyucu sağlık hizmetleridir. İnsanların sağlığını korumak ve bozulmasını engelleyecek bir çevrede yaşaması esastır. Barınma, temiz su, yeterli beslenme, kanalizasyon ve hijyen koşulları bu sağlık hizmetleri için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Tabii ki enfeksiyon hastalıklarına karşı mücadelede aşı, vektörlerle mücadele gibi mücadeleler de korunma sağlık hizmetlerinin en önemli parçalarından biridir. Olağandışı bir durum gerçekleştiğinde ise işte sağlığımızı korumak amaçlı yıllar içinde oluşmuş bunca önlem bir anda ortadan kalkabilmektedir. Örneklerini Bozkurt ilçesinde selde, 6 Şubat depremlerinde Maraş ve çevresindeki 10 ilde yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
Olağandışı durumlara karşı en büyük önlemi ise hazırlıklı olarak alabiliriz. Öncelikle rant ve kar politikalarına bağlı değil bilimsel gerçeklerin ışığında ve kamu otoritesinin denetimi altında şehirler planlanmalı ve çevre ile uyumlu kentleri oluşturabilmeliyiz. Can kaybını engelleyebilmek öncelikli amacımız olmalı ancak yine de olağandışı bir durum meydana geldiği vakit sadece maddi hasarlı olsa bile yukarıda bahsettiğimiz barınma, temiz su, yeterli beslenme ve aşı gibi birinci basamak sağlık hizmetleri öncelikle ikame edilebilmeli, bunun hazırlık planı önceden yapılmalı. Bunun yanı sıra olağandışı durum gerçekleştikten sonra koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin verildiği sağlık merkezleri ve hastaneler ayrıca sağlam olmalı ki bu gibi durumlarda işlevselliğinin ne kadar kritik olduğunu gördük: 6 Şubat Maraş depremleri ve ardından 20 Şubat Hatay depremlerinden sonra Antakya merkezinde sağlık hizmeti verecek sağlam yapı kalmaması gibi ya da İskenderun Devlet Hastanesinin hasta ve sağlık emekçilerinin üzerine yıkılması gibi.
Komisyonumuzun amacı yukarıda bahsettiğimiz olağandışı durumlara koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri açısından hazırlıklı olabilmek için bilimsel bilgileri gerekli mercilere iletmek ve bunların gerçekleştirilmesi için çalışma sergilemek. Olağandışı durumlarda sağlık hizmetleri alanında eğitimlerle bilgisi arttırılmış hekimlerin sahada gözlem ve faaliyet açısından hızlıca etkin hale gelmesi amaçlarımızdan biridir.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ile birtakım görüşmeler sonucunda olağandışı durumlarda belediyede kritik rolü olan çalışanlara ‘’TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri’’ eğitimini verilmesi protokol aşamasına gelindi. Ancak bizim tarafımızdan eğitimcilerle bu konu üzerinde ön görüşmeler sağlanmadı, protokol hazırlanamadı. Belediye tarafında ise seçim sürecine girilmesi nedeniyle bu proje rafa kaldırılmış oldu.
Bozkurt’ta yaşanan sel sonrasında ilçeye ziyarette bulunuldu.
6 Şubat Maraş depremleri sonrasında farklı tarihlerde pek çok komisyon üyemiz Hatay, Adıyaman, Maraş ve Malatya illerine ziyarette bulundu, buradaki mevcut sağlık hizmeti çalışmalarına ve raporlama çalışmalarına destek sağladı.
3 adet konteyner Malatya iline Sağlık Bakanlığı çalışanları tarafınca Aile Sağlığı Merkezi olarak kullanılması üzere, Malatya Tabip Odası ve TTB Deprem Kriz Koordinasyonu olmak üzere gönderildi.
TTB’ye bağlı Kolumuz 1992 yılında “Saddam Rejimi”nin kullandığı elma kokulu kimyasal gaz nedeniyle katledilen insanlar ve hayatta kalmak için ülkemize göç eden mülteciler zamanında kuruldu. Bu göç insan eliyle oluşturulmuş olağan dışı duruma örnektir.
Deneyimlerimiz “99 Depremi”nde- “Gölcük Depremi”nde çok fazla arttı ve TTB-ODSHK bilgi birikimini eylemde kullandığı gibi zaman zaman da akademik destek için kullanır hale geldi.
TTB-ODSHK “6 Şubat Depremi”nde, toplumsal duyarlılığına denk gelen sahiplenmeyle, çok büyük bir aktivite gösterdi. Merkezi düzeyde 30 kadar hekim arkadaşımızın organizasyonuyla 700 kadar meslektaşımız süreci omuzladı ve hâlâ çalışmalarımız devam etmektedir.
‘Afet’ dediğimizde; deprem, sel, orman yangınları, vb doğanın toplum üzerindeki ‘dışsal-yıkıcı’ etkilerini anlıyorsak... Bu tip doğa olaylarının da fiziksel dünya için ‘olağan’ olduğunu beraberinde ifade etmek zorundayız. Bu ‘olağanlık’ toplumlar tarafından ‘arızi bir durum’ olarak karşılanırsa ‘afet’ adını alır. ‘Arızi’ ise; “dışsal, beklenmedik olandır.” O halde; ne zaman ki depremlerin, salgınların, orman yangınlarının... bilgisine sahip olursak o zaman bu durumların ‘dışsal, beklenmedik’ olaylar yani afetler olmaktan çıkacağının da bilincine varabilmemiz mümkün olacaktır.
‘Afet’ doğa ve toplum arasındaki ilişkide kriz aşamasındaki bir durumu izah etmek için kullanılıyor ise; diyalektik olarak ‘ayrı olmayanların ilişkisinden de söz edilemez’ o zaman. Bu bu bilimsel yöntemi klavuz edinerek yola çıkarsak; ‘insanın doğayla ilişki içerisine girebilmesi için önce ondan ayrılması gerekiyordu’ diyebiliriz. Ve bu ayrılık-birliktelik çelişkisinin geliştirici devinimi içerisinde maddi varlığını yeniden üretmek için doğadan yararlanan insan, doğadan elde ettiği malzemeleri alet edevata dönüştürürken, doğayla ayrılığını ve ilişkisini de tekrar tekrar üretti. Bu doğaya dair bilincin başlangıç noktasıydı. Ve insanlık için bu bilince ulaşma serüveni hala devam etmektedir. Ki; TTB-ODSHK’nun da bu serüvene bir nebze katkısı sunması için söylüyoruz, yazıyoruz, eyliyoruz...
Deprem, sel, orman yangınları, vb lerini ‘arızi bir durum’ olarak ‘afet’ kavramı içinde tanımlayan akıl, doğayla kurduğu ilişkinin doğanın hareketleriyle değişebilir olduğunu ön göremeyen bir toplumun bilincidir. Ki sorunludur elbette. Doğa ile toplum arasındaki ilişkiyi, bir yanılsama ve bir çarpıtma olarak afet anında kuruluyormuş gibi görür/gösterir. Oysa ki insan doğanın bir parçası olarak ve kendi bilincinden bağımsız olarak doğal nesnellik içerisindedir. Olan biten ise; doğa ile insan ilişkisindeki diyalektik ilişkinin açılımıdır. Yani: İnsanal doğanın ve doğal insanın tarihsel süreçteki zamansal ve mekansal biçim değişikliğidir.
Öyle değil midir ki; doğa insanın ilk avadanlığı iken toprağın kendisi de mülkiyetin ilk konusu olmamış mıdır? Yanıtını dikte eden bu sorudan sonra şunu rahatlıkla ve bilimsel olarak söyleyebiliriz: “Ancak doğa ve ekleriyle kurulan ilişki mülkiyet ilişkisi biçimini aldıktan sonra mülkiyetin tarihi doğayla toplumun kurduğu ilişkinin de tarihi halini almıştır.” Ve bu süreçte insanın doğayla ilişkisi-çelişkisi, sermayenin doğayla çelişkisi halini almıştır. Yine bu süreçte; sermaye çevriminin refah dönemlerinde doğayı ele geçirmenin tüm nimetlerini insanların ayaklarının altına sererken, kriz dönemlerinde insanların ayaklarının altındaki doğayı kontrolsüzce yıkar, yok eder. Sermaye mülkiyeti dışında bir parça toprak, bir santim gökyüzü, ulaşılmadık bir doruk, dere bırakmazken sözüm ona insanlık adına yaşamı çoğaltırken her gittiği yere ölümü götürür. Çünkü sermaye bir ilişki biçimidir ve insanın insanla ilişkisini eşyanın eşyayla ilişkisi olarak kuran bir biçimdir. Ve eşya dediğimiz şey yararlılık ifade eden dönüştürülmüş doğadan başka nedir ki? Eşyaya dönüşen/dönüştürülen doğa şimdi kendi özünde olmayan insandan ayrıştırılmış emeğin taşıyıcısı bir mülk haline gelmiştir. Bu durumda toplum mülk sahipleri ile mülksüzler olarak ikiye ayrılmışken; toplumun hareket yasaları da doğanın toplum üzerindeki etkilerini de ikiye böler. Artık ‘afet’ aynı şiddette vurmazken varsıl ile yoksulu; doğal olaylar birinin hanesine ölüm getirirken diğerinin hanesine ise kar yazarak birinin krizini diğerinin fırsatına çevirir.
İlkel çağlarda insanlar afetlerde doğayı anlamadıkları için/tanımadıkları için ölürlerken, modern zamanlarda ise toplumu, toplumun örgütlenmiş hali olarak siyasal ana yapıyı anlamadıkları için ölüyorlar. Ve ne yazıktır ki; çaresizliğimizin ve korkularımızın nedeni evimizin altından geçen fay hatları, hareket eden toprak değildir. Acılarımızın ve çaresizliğimizin nedeni içinde bulunduğumuz toplumsal yapıdır. Bu acılardan, çaresizlikten ve korkulardan kurtulmak için; cenderesine sıkıştığımız toplumsal ilişkilerden, söylemsel ve eylemsel olarak özgürleşmek gereklidir.
İşte o özgürleşme halidir ki, ancak; üretici güçlerin gelişimi ile doğanın güçleri arasındaki ritmi ve ahengi aynı anda yakalayacaktır. Doğanın hareketleri ‘afet’ tanımı içinde baş edilmesi gereken zorluklar olmaktan çıkacak toplumsal hareketin kendisi haline gelecektir. Ve o çağın toplumu devleti sorgulayıp sönümlenmesi gerektiğini anlamlandırmaya çalışırken; “bayraklarının üzerine şunu yazabilecektir. ‘herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre.”’...
Peki yukarıda tanımladığımız ‘varılması gereken noktaya kazıkları çakıp, klavuz hattımızı çekerken‘ bugünden yarına ; Afet’ sırasında devletin görevi nedir? Diye gelen bir soruya verilecek yanıtımız nedir? Bugünden başlarsak: “Aslında sınıflı toplumlardaki devlet olağan durumlarda ne yapıyorsa, afetlerde de aynı şeyi yapıyor.” diyebiliriz. Çünkü; Devlet tarafından ‘afet’ denilen şeyin kavramsal ve yaşamsal karşılığı aslında sınıflı toplumlarda sermaye üzerine yaptığı yıpratıcı etki kadardır. Ve bu boyutuyla; sınıflı bir toplumda devlet, ‘afet’in sermaye üzerindeki yıpratıcı etkisini nasıl toplumsallaştırabilirim derdine düşer. Ki burada “devletin sermayenin kolektif temsilcisi” olduğu ayan beyan ortadadır artık.
İşte burada; ‘doğuştan bir hak’ olarak değil de toplumsal/sınıfsal mücadeleler içerisinden doğru kazanılmış ‘sağlık hakkı’ önemli bir alan işgal ederken; devletin yapısına dair teorik açılımımızı ve mücadele ile müzakeremizi nasıl yapılandıracağımız önemli oluyor.
Aslında kapitalizmin tarihsel gelişimi içerisinde yıkılmış bir ‘sosyal devlet’ de ‘sağlık hakkı’ dört temel kategoriye ayrılırken (1. Koruyucu sağlık hizmetleri, 2. Geliştirici sağlık hizmetleri, 3. Rehabilite edici sağlık hizmetleri, 4. Tedavi edici sağlık hizmetleri.) ve tüm bu hizmetlerin erişilebilir, nitelikli, ücretsiz olması ise ‘sosyal devletin’ görevleri içerisindeyken... devlet bu olma/olması gereken durumu çoktan terk ederek bize bir gerçeği hatırlattı: ‘Sosyal devletin ruhunu çağırma davranışına girmeyin, Nil nehrinde Volga gecelerinin hayallerini kurmayın’.
Çünkü artık tüm metalar gibi sağlık üretim metası da piyasadadır! Buna denk gelen bir söylem, 2000li yılarda Dünya Sağlık Örgütü adresinden doğru, Birleşmiş Milletler Kürsüsünden ve küresel sermaye sözcüleri tarafından zaten söylemişti: “Sağlık bireysel bir sorundur” ve sağlık hizmetleri piyasadan satın alınabilir/alınmalıdır.
Ve bu piyasanın büyüleyici etkisi, devlet eliyle depremde açılan yaraların onarılmasında çare olarak sunulurken (arama-kurtarma çalışmalarında bir an önce suç unsurlarını ortadan kaldırmak için irili-ufaklı sermaye, içinde insan ve diğer canlıların olduğu bina hafriyatlarını kaldırıp yerine sermayenin krizi fırsata çevirdiği binalar yapımına çağrılırken...); ‘devletin boşalttığı alanlar’ da çaresiz kalan insanlara yardıma giden, toplumsal duyarlılığı olan yapılanmalara sermayenin kolektif temsilcisi olan devlet engel olmuştur.
Ancak tüm engellemelere rağmen; teorik olarak reddettiğimiz fakat pratik olarak teoriyi sorgulatan/yeniden gözden geçirmemizi sağlayan bir duruş da tarafımızdan ‘boşaltılan alanlarda’ mümkün olduğunca gerçekleştirilmiş bir praksistir.
Komisyonumuz 1999 yılında 17 Ağustos Körfez Depreminden sonra Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu olarak kuruldu ve devamlı ve düzenli olarak faaliyetlerini sürdürmektedir.
Yıllar içinde Gölcük depreminde, Bingöl, Van ve tabii ki 6 Şubat Maraş/Hatay depremlerinde birikimlerimiz ve deneyimlerimizi olağan dışı durumlarda kullandığımız gibi, orman yangınları, sel ve yerinden edilenler (GÖÇ) gibi olağan dışı durumlarda komisyonumuzun etkinliği hem kendi ilinde hem de TTB kolu içinde önemli bir faaliyet alanı oluşmuştur.
Ankara Tabip Odası (ATO) Genel Sekreteri Dr. Mine Çoşkun’un 2023 yılı Ankara Barosu Afetler ve Sağlık Hakkı konulu Çalıştay konuşmasında belirttiği gibi; TTB-ODDSH “6 Şubat Depremi”nde, toplumsal duyarlılığına denk gelen sahiplenmeyle, çok büyük bir aktivite gösterdi. Merkezi düzeyde 30 kadar hekim arkadaşımızın organizasyonuyla 700 kadar meslektaşımız süreci omuzladı. ATO bu sürecin önemli bir kısmını üstlendi ve hâlâ çalışmalarımız devam etmektedir.
‘Afet’ dediğimizde; deprem, sel, orman yangınları, vb doğanın toplum üzerindeki ‘dışsal-yıkıcı’ etkilerini anlıyorsak... Bu tip doğa olaylarının da fiziksel dünya için ‘olağan’ olduğunu beraberinde ifade etmek zorundayız. Bu ‘olağanlık’ toplumlar tarafından ‘arızi bir durum’ olarak karşılanırsa ‘afet’ adını alır. ‘Arızi’ ise; “dışsal, beklenmedik olandır.” O halde; ne zaman ki depremlerin, salgınların, orman yangınlarının... bilgisine sahip olursak o zaman bu durumların ‘dışsal, beklenmedik’ olaylar yani afetler olmaktan çıkacağının da bilincine varabilmemiz mümkün olacaktır.
Deprem, sel, orman yangınları, vb’lerini ‘arızi bir durum’ olarak ‘afet’ kavramı içinde tanımlayan akıl, doğayla kurduğu ilişkinin doğanın hareketleriyle değişebilir olduğunu ön göremeyen bir toplumun bilincidir ki sorunludur elbette. Doğa ile toplum arasındaki ilişkiyi, bir yanılsama ve bir çarpıtma olarak afet anında kuruluyormuş gibi görür/gösterir. Oysaki insan doğanın bir parçası olarak ve kendi bilincinden bağımsız olarak doğal nesnellik içerisindedir. Olan biten ise; doğa ile insan ilişkisindeki diyalektik ilişkinin açılımıdır. Yani: İnsanal doğanın ve doğal insanın tarihsel süreçteki zamansal ve mekansal biçim değişikliğidir.
Komisyon çalışmalarımız:
ATO Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu Toplantı Akış Planı
1) TTB ODSH Kol Başkanı Dr. Seçkin Kara ODSH Gündemli Bilgilendirme
2) Dr. Neşe Göl (HDM) Özellikleri ve Yanında Neler Hazır Olmalı
3) Depremde Hızlı Değerlendirme Senaryo Hakkında Bilgilendirme ve Uygulama
Yönlendirici (Bilge Ceydilek, Başar Beyoğlu, Ercan Yavuz)
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu 25 Ekim 2024 tarihinde Dr. Neşe Göl, Dr. Başar Beyoğlu, Dr. Muharrem Baytemür, Dr. Ercan Yavuz, Dr. Alpertan Açar, Dr. Mustafa Kalkan, Dr. Kemal Oskay katılımıyla toplanmıştır.
Dr. NEŞE GÖL: Hızlı değerlendirme merkezi olarak olağandışı durumlarda en öncü çıkacak ekibin nitelikleri ve yanında neler bulunmalı nelerin tespiti ve bu bilgiyi nereye aktarmalı konulu interaktif sunumu ve katkılar ile devam edildi.
Dr. ERCAN YAVUZ: Olası bir deprem durumunda ilk 24 saat hızlı değerlendirme ekibinin
-Hazırlanışı
-Yola çıkışı
-Deprem bölgesinde raporlama
- Bilgi ve belgeleri nereye nasıl aktarmalı, nelere dikkat etmeliyiz, hangi alanlara yoğunlaşmalıyız, SENERYO çalışması yapıldı.
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonu Hızlı Değerlendirme SENARYO (Modül) Çalışması
3 MART 2025 Pazartesi gününü Salı gününe bağlayan gece sabaha karşı saat 02 saatlerinde Kırıkkale Yahşihan ilcesi merkez üssü olan deprem büyük yıkıma yol açmış ve yeniden bir deprem felaketiyle ülkemizi karşı karşıya getirmiştir.
-ATO ODSH Grubu içinde Hızlı Değerlendirme Ekibi (HDM) olarak önceden belirlenmiş 3 kişi vardır.
- Depremin hemen ardından (HDM) 3 hekimden biri nöbetçi (Dr.Füsun) olduğundan dolayı 2 hekimin bulunduğu bir değerlendirme ekibi bölgeye saat 05’te hareket etmiş ve bölgede (Kırıkkalede) inceleme ve değerlendirmelerde bulunmuş, sağlık hizmeti faaliyetlerine katılmış, yetkililerle görüşerek ilk 24 saate bir durum değerlendirmesi yapmıştır.
Kırıkkale’de meydana gelen depremden sonra ATO ODDSH Hızlı Değerlendirme Ekibi 03 Mart 2025 saat 06.30 civarında Kırıkkale ye ulaşmıştır. Değerlendirme Heyeti, Kırıkkale’ye ulaşım sürecinde bölge tabip odaları ve SES şubeleri başta olmak üzere, tüm bölgeden Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri deneyimi olan sağlık çalışanlarının acil müdahale yapmak üzere Kırıkkale’ye gelmesine aracılık etmiştir. Gelen ekipleri karşılama sağlık müdürlükleri ve yerel yönetimlerin olanakları kullanılarak bölgeye ulaşımları sağlanmıştır.
Kırıkkale’ye ulaşıldığında çok sayıda büyük ve küçük bina enkazı ile karşılaşılmıştır. Kırıkkale’de telefonların kesik olduğu, internet ve cep telefonu imkanının kısıtlı olduğu, Kırıkkale halkının sokakta ateş yakarak enkazdaki yakınlarının çıkartılmasını tedirgin bir şekilde bekledikleri gözlenmiştir. Enkazlarda kısıtlı olanaklarla arama kurtarma ekiplerinin faaliyetlerini yürüttükleri gözlenmiştir.
Değerlendirme ekibi, (Dr. Ortakaya, Dr. Kıvılcım) ilk olarak kriz masasının bulunduğu kaymakamlık binası ile Kırıkkale Devlet Hastanesi’ni ziyaret etmiştir. Kriz masasına ulaşan ekip ilk başta yetkililerle iletişime geçmekte zorlanmıştır. Bunun nedeni, bu esnada ilçede bulunan tüm mülki amirlerin incelemelerine eşlik etmesi olarak gözlenmiştir. Israrlı çabalarlar sonucunda bir askeri yetkili ile temas kurulmuş, ekibin amacı ve yürütülecek olan acil sağlık hizmetlerine yapılacak katkı ile ilgili bilgi verilerek ilçenin sağlık ve genel ihtiyaçlarına ilişkin bilgi alışverişinde bulunulmuştur. Elde edilen bilgiler TTB ve SES Genel Merkezi ve ilgili birimleriyle paylaşılmıştır.
Daha sonra iki kişiden oluşan hızlı değerlendirme ekibi hasarın daha çok olduğu Kırıkkale merkezde (Dr. Ortakaya), Keskin Yahşihan bölgesine (Dr.Kıvılcım) 6 saat sonra Kırıkkale Devlet Hastanesi’ne bitişik Orman Bölge Müdürlüğü’nün bahçesine TTB logolu çadırlarını kurmak üzere buluşulmuştur.
Dr. Ortakaya Kırıkkale merkezde kalarak ilk gözlem notlarını almaya başlamıştır.
Kırıkkale Devlet Hastanesi’nin yıkılma riskine karsı boşaltıldığını, sağlık hizmetlerinin Toplum Sağlığı Merkezi’nde yürütüldüğü belirlenmiş, ilgili Toplum Sağlığı Merkezi’ne gidilerek sağlık hizmetlerini yürüten yerel sağlık çalışanlarına destek verilmiştir. Sağlık kurumunun acil ihtiyacı olan Ortopedi, Göğüs Cerrahisi, Beyin Cerrahisi, Kadın Hastalıkları uzmanı gereksinimleri ilgili birimlere iletilmiştir. Bu arada sağlık hizmetlerinin yürütülmesinde, gelenlerin kayıt altına alınmasında ve malzeme temininde ve ekibin eşgüdüm içinde çalışmasında zorlukların olduğu adeta kaotik bir ortamın olduğu gözlenmiştir. Bu noktada, kent dışından gelen çok sayıda sağlık çalışanı hizmete entegre edilmeye çalışılmıştır. Sağlık kurumlarının fiziki yetersizliği ve çok sayıda sağlık personelinin kentte olması göz önüne alınarak sağlık hizmetlerinin verilmesine destek için ekibimizin katkılarıyla kentin merkezinde bulunan meydanda 4 adet sağlık hizmeti çadırı kurulmuştur. Hizmet veren kamu sağlık kurumlarına yakın illerden gelen TTB ve SES üyeleri yönlendirilmiştir.
Deprem mağduru sayısının hızla artması nedeniyle fiziki olarak yetersiz kalan TSM’ye ek olarak “Sahra Hastanesi” adı verilen birim oluşturulduğu görülmüş ve stadyum içerisinde "Sahra Hastanesi" kurulan yerin yanlışlığı konusunda bilgi verilmiştir. Personel görev dağılımında sorumluluk alınmış ve çalışmalar gelen ekiplerle birlikte sürdürülmüştür. Sabah saat 09’a kadar ekibimiz tarafından yürütülen sorumluluk ve hizmetler Sağlık Bakanlığı tarafından Ankara’dan gönderilen UMKE ekibine devredilmiştir.
Bu arada koordinasyon ekibinde diğer arkadaşımız Dr. Kıvılcım Yahşihan ve daha sonra da Keskin ilçesini ziyaret ederek depremin etkileri hakkında belediye başkanı ve halktan bilgi almıştır. Genel olarak Yahşihan ilçesi ve beldelerinde halkın evlerine girmediği, ateşler yakarak dışarıda bekledikleri ve çadırda kalan olmadığı gözlenmiştir.
Görüşülen Kurum ve Yetkililer:
Keskin ilçesi kriz merkezi ile görüşmeler, vali yardımcısı ve belediye başkanı ile görüşme,
• Kırıkkale İlçe Kriz Merkezi yetkilileri
• Vali Yardımcısı
• Belediye Başkanı
• Sağlık Müdür Yardımcısı, Sağlık Grup Başkanı
• Yahşihan Belediye Başkanı ve Kriz Merkezi Yetkilileri
• Cumhuriyet Savcısı
• Kızılay Koordinatörü
Mevcut Durum:
Etkilenen nüfus: Kırıkkale, ilçe, belde ve köylerinin neredeyse tamamının depremden etkilendiği bununla birlikte Keskin ilçesinin merkezinde bulunan Atatürk Yolu Caddesi, Kışla Mahallesinin depremden daha fazla etkilendiği gözlenmiştir. Bu mahallelerde özellikle çok katlı binaların toplu yaşam alanlarının (okul, yurt, kahvehane, yatılı bölge okulu, kuran kursu) etkilendiği belirlenmiştir. 03.03.2025 tarihinde saat 10.00’da kriz masası yetkililerinden alınan bilgiye göre 80-85 büyük binanın yıkıldığı öğrenilmiş, aynı rakam arama kurtarma ekipleri ve keskin halkı tarafından 100-120 olarak belirtilmiştir. İlçenin Kışla Mahallesinde de yer yer yıkık binalar belirlenmiştir.
Yine ilçenin Yeşilova mahallesinde büyük hasar olmamasına karşın göç ile yeni kurulan bir mahalle olması nedeniyle kentsel altyapı hizmetlerinde büyük sorunların olduğu, depremden bağımsız sağlık açısından ciddi sorun taşıdığı ve bu sorunların deprem sonrası yoğunlaşabileceği saptanmıştır. Bu bölgedeki halkın yakınlardaki İrfanlı Barajı’nın yıkılacağı hakkında ortaya atılan söylentilerden kaygı duyduğu, geceyi sokakta geçirerek su ve elektrik sorunlarının olduğu buna karşılık ne kaymakamlık ne de belediye tarafından hiç bir hizmet alamadıklarını ifade ettikleri görülmüştür. TMMOB İl Koordinasyon Kurulu ile temasa geçilmiş ve böylesi bir sorun olmadığı bilgisi alınmıştır. Yahşihan’da bulunan Petrol İşleme Tesisi’nde kısmi yangın çıkmış söndürme işlemi sabah saat 10 sıralarında gerçekleşmiş bir işçinin depreme bağlı yangın sırasında solunum yetmezliği tanısı ile kaybedildiği bilgisi alınmıştır. Yine Keskin Aşıkhisar bölge yatılı orta okulu ciddi hasar almış 30 dönüm arazi ortasında derslikler (kısmi hasarlı) öğretmen lojmanları (hasar yok) öğrenci yatakhanesi (ağır hasarlı) 50 öğrencinin kaldığı yatılı okulun yıkımında arama kurtarma faaliyetleri kısıtlı yeterli olmayan ekiple sürdüğü enkazdan çıkarılan ölü ve yaralı çocukların kimlik tespiti için çalışmalar sürdürülmüş, genel olarak ilçeye bağlı köy ve beldelerde kısmı hasarların olduğu öğrenilmiştir.
Ölümler: Sağlık kurumlarına getirilen ölülerin terkedilen hastanenin arka bahçesine götürüldüğü, hastaneyi inceleyen koordinasyon ekibimizin savcı ile yaptığı görüşmede saat 09.00 itibarı ile Keskin’e de 120 civarında ölünün getirildiği büyük bir kısmının yakınları tarafından teslim alındığı öğrenilmiştir. Sahibi olmayan ölülerin hastane arka bahçesinde açık şekilde uygun olmayan tarzda bulundurulduğu gözlenmiştir. Savcı ile yapılan görüşme ile ceset torbalarının olmadığı öğrenilmiş ve konu ile ilgili kriz masası askeri yetkilisine ve TSM sorumlu hekimine bilgi verilmiştir. Daha sonra TSM’de ceset torbasının bulunduğu ve hastaneye gönderildiği öğrenilmiştir. Ölü sayısının TSM’deki sağlık çalışanları tarafından (saat 09.00) 150-200 arasında olduğu belirtilmiştir.
Yaralılar: (Dr. Ortakaya) Kırıkkale Sabah saat 09.30’da TSM ve "Sahra Hastanesi"ne 800 civarında yaralı başvurusu olduğu belirtilmiştir. Bununla birlikte depremin oluş saatinden saat 19.00’a kadar kayıt tutacak kişi ve zamanın bulunmadığı saptanmıştır. Genel olarak getirilen yaralıların önce triajdan geçirildiği, uzmanlar tarafından ilk müdahale yapıldıktan sonra çevre il ve ilçelere hızla sevk edildiği gözlenmiştir. Ameliyathane koşullarının oluşturulamadığı, uzman hekimler tarafından belirtilmiştir.
Arama Kurtarma Çalışmaları: Arama kurtarma faaliyetlerinin gece boyunca devam ettirildiği bununla birlikte personel ve olanaklarının çok yetersiz olduğu belirlenmiştir. Sabah itibari ile diğer illerden ulaşan arama kurtarma ekiplerinin tüm çabalarına karşın çok sayıda enkazda faaliyet yürütülmediği, yürütülen faaliyetlerde bazı ekiplerde usulüne uygun arama kurtarma çalışmasının yapılmadığı, kepçelerin özensizce kullanıldığı, yine bu faaliyetler sırasında depremzedelerin kontrolsüz bir şekilde enkaz alanlarına girdiği gözlenmiştir.
Barınma ve Isınma: Çok sayıda bina enkazı olması, yine hasar olmasa bile devam eden artçı depremler nedeniyle Kırşehir halkının tümünün geceyi dışarıda ateş yakarak geçirdiği gözlenmiştir. Çadır Kent’lerin sabaha karsı kurulduğu ve az sayıda kişinin bu olanaktan yararlandığı gözlendi. Sabah kurulan 2 Çadır Kentin olduğu bunların stadyum ve halı sahada kurulduğu, mevcut tüm alana kurulduğunda her birinin 100’er çadır barındırdığı belirtilmiştir. Çadır Kent’te yapılan gözlemlerde su, meyve suyu ve kuru gıda dağıtımının olduğu, mutfağın kurulmadığı, tuvalet ihtiyacının stadyum içerisindeki az sayıda tuvalette giderildiği ve bu tuvaletlerde hijyenin kötü olduğu, gözlenmiştir. Çadır Kent’te atıklarla ilgili (çöp) olanakların olmadığı belirlenmiştir. Isınma sorunu yaşayan çok sayıda vatandaşın battaniye ve giysi arayışında olduğu izlenmiştir.
Su: Sağlık merkezleri dahil ilçenin tümünde su olmadığı gözlenmiştir. Yetkililer tarafından su ve kanalizasyon tesisatının tahrip olduğu belirtilmiştir. Şu anda ilçede kaymakamlık belediye, sivil toplum kuruluşları, sendikalar, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler tarafından içme suyu dağıtılmasına karşın içme ve kullanma suyu ihtiyacı devam etmektedir.
Beslenme: Kızılay ve gönüllü kuruluşların gıda dağıtmalarına karsı gıdaya ulaşamayan çok sayıda insanın olduğu gözlenmiştir. Gıda dağıtım kuruluşları önünde uzun kuyrukların olduğu izlenmiştir.
Atıklar: İlçede atıklarla ilgili ciddi hiçbir çalışmanın olmadığı belirlenmiştir. Tuvalet gereksinimleri toplu yaşam alanlarında (cami, hastane, kaymakamlık, çadır kent vb) karşılanmakta bununla birlikte tuvaletlerde su bulunmamaktadır. Bu durumun böyle devam etmesi halinde bulaşıcı hastalıklarla ilgili ciddi tehditler olacaktır. Bu konuda yetkililer uyarılmıştır.
Keskin Sağlık Kuruluşlarının Olanakları: (Dr. Kıvılcım)
1) Keskin’de yaşayan sağlık emekçilerinden bir aile hekimi ve 4 hemşirenin enkaz altında olduğu öğrenilmiştir.
2) Sağlık kurumunda çok sayıda yerel sağlık çalışanı, yakınlarının depremden etkilenmelerine karşın özveri ile çalışmaya devam ettiği gözlenmiştir. Bununla birlikte yorgun ve kaygılı oldukları izlenmiştir.
3) Sağlık kurumlarının fiziksel, barınma ve sterilizasyon olanaklarının yetersiz olduğu gözlenmiştir (su, dezenfeksiyon, yeterli gözlem odası vb.).
4) Ruh sağlığı ile ilgili henüz sistematik bir çalışma başlatılmamıştır.
5) Depremin üstünden 18 saat geçmesine rağmen sağlık hizmetlerinin koordinasyonsuz ve kaotik şekilde yürütüldüğü gözlenmiştir.
6) Acil müdahale dışında poliklinik hizmetleri “Sahra Hastanesi”nde yürütülmektedir. Bölgede birinci basamak sağlık hizmet kurumları faal değildir.
7) Bölgenin yakın illerinin büyük hastanelere yönelik sevkleri devam etmektedir. Sevkler ile ilgili olanakların yeterli olduğu gözlenmiştir.
8) Çevre sağlığı ile ilgili hizmetlerin henüz başlatılmadığı izlenmiştir.
TEMEL İHTİYAÇLAR
1) Genel: Çadır, battaniye, giysi, temel gıda maddeleri, temiz içme ve kullanma suyu, çocuk maması, çocuk bezi, kadınlar için pet, evlere dağıtılacak dezenfektan madde, sıvı sabun, ısınma ve aydınlatma araçları, yağmurluk, çöp torbası.
2) Sağlık Gereksinimleri: Bu benzer olağandışı durumlarda erken evrede kaos/kargaşa yaşanması beklenir ve anlaşılabilir. Ancak, gerek acil, gerekse rutin sağlık hizmetlerinin hızla gereksinime dönük olarak örgütlenmesi ve koordinasyonu gerekmektedir. Bölgede yapılan gözlemde, koordinasyona yönelik mekanizmaların güçlendirilmesine gerek olduğu anlaşılmaktadır.
Bölgede, birinci basamak hizmetleri hızla yaşama geçirilmesi ve travma sonrası ruh sağlığı hizmetlerinin planlanarak gerekli girişimlerin yapılması gerekmektedir.
Mevsimsel zorlukların da hesaba katılarak öncelikle tıbbi malzeme, barınma, beslenme, temiz suya ulaşım ve çevre sağlığı hizmetlerinin uygun koşullarda sağlanması önem taşımaktadır.
ATO ODSH Komisyonumuz depremler başta olmak üzere özellikle deprem deneyimlerinin birikimi ile ülkemizde sık yaşanan ve kimyasal kazadan deprem ve sellere dek çeşitli olağandışı durumlarda hızla olayın meydana geldiği bölgeyi değerlendirebilecek, örgütümüzü en etkili şekilde bilgilendirip harekete geçirebilecek, hızlı değerlendirme konusunda yetkin, ekipler oluşturulması planlanmıştır. "Olağan Dışı Durumlarda Hızlı Değerlendirme ve Müdahale"(ODDHDM) ekipleri tam teçhizatlı 3 kişiden oluşan ekip oluşturulmuştur.
Ankara Tabip Odası Olağan Dışı Durumlarda Sağlık Hizmeti Komisyonumuz
Dr. Ercan Yavuz başkanlığında, Dr. Sedat Abbasoğlu, Dr. Alpertan Açar, Dr. Selçuk Atalay, Dr. Gül Bakır, Dr. Muharrem Baytemür, Dr. Başar Beyoğlu, Dr. Eriş Bilaloğlu, Dr. Bilge Ceydilek, Dr. Selçuk Çelik, Dr. Özden Çırpar, Dr. Aliye Mine Coşkun, Dr. Ebru Demirel, Dr. Asuman Doğan, Dr. Onur Erden, Dr. Neşe Göl, Dr. Mustafa Kalkan, Dr. Ali Karakoç, Dr. Sıtkı Kesedar, Dr. Gülgün Kıran, Dr. Arif Müezzinoğlu, Dr. Kemal Oskay, Dr. Ümit Yaşar Öztoprak, Dr. Merih Öztoprak, Dr. Mehmet Can Pençe, Dr. Ayşegül Yay Pençe, Dr. Dilek Surav, Dr. Cavit Işık Yavuz, Dr. Sevinç Yılmaz Yeltekin, Dr. Togay Yılmaz ve Dr. Şefik Zan’dan oluşmaktadır ve bilgi deneyimlerini çevre illerde ve tabip odalarında paylaşmak için planlamalarını yapmıştır.
Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri Komisyonu 2022-2024 Dönemi Faaliyet Raporu
Olağandışı durum; ne yazık ki daha çok insan eliyle olağan durumların can ve mal kaybına sebep olacak şekilde gerçekleştiği durumlardır. Örneğin ülkemiz gibi tektonik plakaların birleştiği bir deprem bölgesinde deprem olağan bir durumdur ancak fay hattı üzerinde, sağlam zemine yapılmamış ve yeterli bilimsel teknik kullanılmadan inşa edilen yapıların yıkılması olağandışı bir durumdur. Ya da bir dere, nehir etrafına beton döküp onun alanını kısıtladığımızda yoğun yağış olduğu dönemlerde su taşkınları ve sellerin gerçekleşmesi olağandışı bir durumdur.
Tarihsel olarak bizden yaşlı olan dünya gezegeninde deprem, sel, yıldırım, yangın, volkanik patlama gibi yüksek enerjili olaylar gerçekleşmektedir. İnsanlık evrimsel gelişimiyle birlikte dünyayı ve doğasını bilimle daha iyi anlamaya başlamış ancak onunla barış içinde yaşamayı öğrenememiştir. Dünyada yaptığımız tahribatlar saymakla bitmez tabii bu tahribatların yanı sıra bilime riayet etmeden rant ve kar uğruna kapitalist düzenin yanlış çevre ve şehircilik politikaları can ve mal kaybını da beraberinde getiren olağandışı durumları sık sık yaşamımıza neden olmaktadır.
Sağlık hizmetlerinin esası koruyucu sağlık hizmetleridir. İnsanların sağlığını korumak ve bozulmasını engelleyecek bir çevrede yaşaması esastır. Barınma, temiz su, yeterli beslenme, kanalizasyon ve hijyen koşulları bu sağlık hizmetleri için olmazsa olmaz bir gerekliliktir. Tabii ki enfeksiyon hastalıklarına karşı mücadelede aşı, vektörlerle mücadele gibi mücadeleler de korunma sağlık hizmetlerinin en önemli parçalarından biridir. Olağandışı bir durum gerçekleştiğinde ise işte sağlığımızı korumak amaçlı yıllar içinde oluşmuş bunca önlem bir anda ortadan kalkabilmektedir. Örneklerini Bozkurt ilçesinde selde, 6 Şubat depremlerinde Maraş ve çevresindeki 10 ilde yaşadık ve yaşamaya devam ediyoruz.
Olağandışı durumlara karşı en büyük önlemi ise hazırlıklı olarak alabiliriz. Öncelikle rant ve kar politikalarına bağlı değil bilimsel gerçeklerin ışığında ve kamu otoritesinin denetimi altında şehirler planlanmalı ve çevre ile uyumlu kentleri oluşturabilmeliyiz. Can kaybını engelleyebilmek öncelikli amacımız olmalı ancak yine de olağandışı bir durum meydana geldiği vakit sadece maddi hasarlı olsa bile yukarıda bahsettiğimiz barınma, temiz su, yeterli beslenme ve aşı gibi birinci basamak sağlık hizmetleri öncelikle ikame edilebilmeli, bunun hazırlık planı önceden yapılmalı. Bunun yanı sıra olağandışı durum gerçekleştikten sonra koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetlerinin verildiği sağlık merkezleri ve hastaneler ayrıca sağlam olmalı ki bu gibi durumlarda işlevselliğinin ne kadar kritik olduğunu gördük: 6 Şubat Maraş depremleri ve ardından 20 Şubat Hatay depremlerinden sonra Antakya merkezinde sağlık hizmeti verecek sağlam yapı kalmaması gibi ya da İskenderun Devlet Hastanesinin hasta ve sağlık emekçilerinin üzerine yıkılması gibi.
Komisyonumuzun amacı yukarıda bahsettiğimiz olağandışı durumlara koruyucu ve tedavi edici sağlık hizmetleri açısından hazırlıklı olabilmek için bilimsel bilgileri gerekli mercilere iletmek ve bunların gerçekleştirilmesi için çalışma sergilemek. Olağandışı durumlarda sağlık hizmetleri alanında eğitimlerle bilgisi arttırılmış hekimlerin sahada gözlem ve faaliyet açısından hızlıca etkin hale gelmesi amaçlarımızdan biridir.
Ankara Büyükşehir Belediyesi ile birtakım görüşmeler sonucunda olağandışı durumlarda belediyede kritik rolü olan çalışanlara ‘’TTB Olağandışı Durumlarda Sağlık Hizmetleri’’ eğitimini verilmesi protokol aşamasına gelindi. Ancak bizim tarafımızdan eğitimcilerle bu konu üzerinde ön görüşmeler sağlanmadı, protokol hazırlanamadı. Belediye tarafında ise seçim sürecine girilmesi nedeniyle bu proje rafa kaldırılmış oldu.
Bozkurt’ta yaşanan sel sonrasında ilçeye ziyarette bulunuldu.
6 Şubat Maraş depremleri sonrasında farklı tarihlerde pek çok komisyon üyemiz Hatay, Adıyaman, Maraş ve Malatya illerine ziyarette bulundu, buradaki mevcut sağlık hizmeti çalışmalarına ve raporlama çalışmalarına destek sağladı.
3 adet konteyner Malatya iline Sağlık Bakanlığı çalışanları tarafınca Aile Sağlığı Merkezi olarak kullanılması üzere, Malatya Tabip Odası ve TTB Deprem Kriz Koordinasyonu olmak üzere gönderildi.
TTB’ye bağlı Kolumuz 1992 yılında “Saddam Rejimi”nin kullandığı elma kokulu kimyasal gaz nedeniyle katledilen insanlar ve hayatta kalmak için ülkemize göç eden mülteciler zamanında kuruldu. Bu göç insan eliyle oluşturulmuş olağan dışı duruma örnektir.
Deneyimlerimiz “99 Depremi”nde- “Gölcük Depremi”nde çok fazla arttı ve TTB-ODSHK bilgi birikimini eylemde kullandığı gibi zaman zaman da akademik destek için kullanır hale geldi.
TTB-ODSHK “6 Şubat Depremi”nde, toplumsal duyarlılığına denk gelen sahiplenmeyle, çok büyük bir aktivite gösterdi. Merkezi düzeyde 30 kadar hekim arkadaşımızın organizasyonuyla 700 kadar meslektaşımız süreci omuzladı ve hâlâ çalışmalarımız devam etmektedir.
‘Afet’ dediğimizde; deprem, sel, orman yangınları, vb doğanın toplum üzerindeki ‘dışsal-yıkıcı’ etkilerini anlıyorsak... Bu tip doğa olaylarının da fiziksel dünya için ‘olağan’ olduğunu beraberinde ifade etmek zorundayız. Bu ‘olağanlık’ toplumlar tarafından ‘arızi bir durum’ olarak karşılanırsa ‘afet’ adını alır. ‘Arızi’ ise; “dışsal, beklenmedik olandır.” O halde; ne zaman ki depremlerin, salgınların, orman yangınlarının... bilgisine sahip olursak o zaman bu durumların ‘dışsal, beklenmedik’ olaylar yani afetler olmaktan çıkacağının da bilincine varabilmemiz mümkün olacaktır.
‘Afet’ doğa ve toplum arasındaki ilişkide kriz aşamasındaki bir durumu izah etmek için kullanılıyor ise; diyalektik olarak ‘ayrı olmayanların ilişkisinden de söz edilemez’ o zaman. Bu bu bilimsel yöntemi klavuz edinerek yola çıkarsak; ‘insanın doğayla ilişki içerisine girebilmesi için önce ondan ayrılması gerekiyordu’ diyebiliriz. Ve bu ayrılık-birliktelik çelişkisinin geliştirici devinimi içerisinde maddi varlığını yeniden üretmek için doğadan yararlanan insan, doğadan elde ettiği malzemeleri alet edevata dönüştürürken, doğayla ayrılığını ve ilişkisini de tekrar tekrar üretti. Bu doğaya dair bilincin başlangıç noktasıydı. Ve insanlık için bu bilince ulaşma serüveni hala devam etmektedir. Ki; TTB-ODSHK’nun da bu serüvene bir nebze katkısı sunması için söylüyoruz, yazıyoruz, eyliyoruz...
Deprem, sel, orman yangınları, vb lerini ‘arızi bir durum’ olarak ‘afet’ kavramı içinde tanımlayan akıl, doğayla kurduğu ilişkinin doğanın hareketleriyle değişebilir olduğunu ön göremeyen bir toplumun bilincidir. Ki sorunludur elbette. Doğa ile toplum arasındaki ilişkiyi, bir yanılsama ve bir çarpıtma olarak afet anında kuruluyormuş gibi görür/gösterir. Oysa ki insan doğanın bir parçası olarak ve kendi bilincinden bağımsız olarak doğal nesnellik içerisindedir. Olan biten ise; doğa ile insan ilişkisindeki diyalektik ilişkinin açılımıdır. Yani: İnsanal doğanın ve doğal insanın tarihsel süreçteki zamansal ve mekansal biçim değişikliğidir.
Öyle değil midir ki; doğa insanın ilk avadanlığı iken toprağın kendisi de mülkiyetin ilk konusu olmamış mıdır? Yanıtını dikte eden bu sorudan sonra şunu rahatlıkla ve bilimsel olarak söyleyebiliriz: “Ancak doğa ve ekleriyle kurulan ilişki mülkiyet ilişkisi biçimini aldıktan sonra mülkiyetin tarihi doğayla toplumun kurduğu ilişkinin de tarihi halini almıştır.” Ve bu süreçte insanın doğayla ilişkisi-çelişkisi, sermayenin doğayla çelişkisi halini almıştır. Yine bu süreçte; sermaye çevriminin refah dönemlerinde doğayı ele geçirmenin tüm nimetlerini insanların ayaklarının altına sererken, kriz dönemlerinde insanların ayaklarının altındaki doğayı kontrolsüzce yıkar, yok eder. Sermaye mülkiyeti dışında bir parça toprak, bir santim gökyüzü, ulaşılmadık bir doruk, dere bırakmazken sözüm ona insanlık adına yaşamı çoğaltırken her gittiği yere ölümü götürür. Çünkü sermaye bir ilişki biçimidir ve insanın insanla ilişkisini eşyanın eşyayla ilişkisi olarak kuran bir biçimdir. Ve eşya dediğimiz şey yararlılık ifade eden dönüştürülmüş doğadan başka nedir ki? Eşyaya dönüşen/dönüştürülen doğa şimdi kendi özünde olmayan insandan ayrıştırılmış emeğin taşıyıcısı bir mülk haline gelmiştir. Bu durumda toplum mülk sahipleri ile mülksüzler olarak ikiye ayrılmışken; toplumun hareket yasaları da doğanın toplum üzerindeki etkilerini de ikiye böler. Artık ‘afet’ aynı şiddette vurmazken varsıl ile yoksulu; doğal olaylar birinin hanesine ölüm getirirken diğerinin hanesine ise kar yazarak birinin krizini diğerinin fırsatına çevirir.
İlkel çağlarda insanlar afetlerde doğayı anlamadıkları için/tanımadıkları için ölürlerken, modern zamanlarda ise toplumu, toplumun örgütlenmiş hali olarak siyasal ana yapıyı anlamadıkları için ölüyorlar. Ve ne yazıktır ki; çaresizliğimizin ve korkularımızın nedeni evimizin altından geçen fay hatları, hareket eden toprak değildir. Acılarımızın ve çaresizliğimizin nedeni içinde bulunduğumuz toplumsal yapıdır. Bu acılardan, çaresizlikten ve korkulardan kurtulmak için; cenderesine sıkıştığımız toplumsal ilişkilerden, söylemsel ve eylemsel olarak özgürleşmek gereklidir.
İşte o özgürleşme halidir ki, ancak; üretici güçlerin gelişimi ile doğanın güçleri arasındaki ritmi ve ahengi aynı anda yakalayacaktır. Doğanın hareketleri ‘afet’ tanımı içinde baş edilmesi gereken zorluklar olmaktan çıkacak toplumsal hareketin kendisi haline gelecektir. Ve o çağın toplumu devleti sorgulayıp sönümlenmesi gerektiğini anlamlandırmaya çalışırken; “bayraklarının üzerine şunu yazabilecektir. ‘herkesten yeteneğine göre, herkese ihtiyacına göre.”’...
Peki yukarıda tanımladığımız ‘varılması gereken noktaya kazıkları çakıp, klavuz hattımızı çekerken‘ bugünden yarına ; Afet’ sırasında devletin görevi nedir? Diye gelen bir soruya verilecek yanıtımız nedir? Bugünden başlarsak: “Aslında sınıflı toplumlardaki devlet olağan durumlarda ne yapıyorsa, afetlerde de aynı şeyi yapıyor.” diyebiliriz. Çünkü; Devlet tarafından ‘afet’ denilen şeyin kavramsal ve yaşamsal karşılığı aslında sınıflı toplumlarda sermaye üzerine yaptığı yıpratıcı etki kadardır. Ve bu boyutuyla; sınıflı bir toplumda devlet, ‘afet’in sermaye üzerindeki yıpratıcı etkisini nasıl toplumsallaştırabilirim derdine düşer. Ki burada “devletin sermayenin kolektif temsilcisi” olduğu ayan beyan ortadadır artık.
İşte burada; ‘doğuştan bir hak’ olarak değil de toplumsal/sınıfsal mücadeleler içerisinden doğru kazanılmış ‘sağlık hakkı’ önemli bir alan işgal ederken; devletin yapısına dair teorik açılımımızı ve mücadele ile müzakeremizi nasıl yapılandıracağımız önemli oluyor.
Aslında kapitalizmin tarihsel gelişimi içerisinde yıkılmış bir ‘sosyal devlet’ de ‘sağlık hakkı’ dört temel kategoriye ayrılırken (1. Koruyucu sağlık hizmetleri, 2. Geliştirici sağlık hizmetleri, 3. Rehabilite edici sağlık hizmetleri, 4. Tedavi edici sağlık hizmetleri.) ve tüm bu hizmetlerin erişilebilir, nitelikli, ücretsiz olması ise ‘sosyal devletin’ görevleri içerisindeyken... devlet bu olma/olması gereken durumu çoktan terk ederek bize bir gerçeği hatırlattı: ‘Sosyal devletin ruhunu çağırma davranışına girmeyin, Nil nehrinde Volga gecelerinin hayallerini kurmayın’.
Çünkü artık tüm metalar gibi sağlık üretim metası da piyasadadır! Buna denk gelen bir söylem, 2000li yılarda Dünya Sağlık Örgütü adresinden doğru, Birleşmiş Milletler Kürsüsünden ve küresel sermaye sözcüleri tarafından zaten söylemişti: “Sağlık bireysel bir sorundur” ve sağlık hizmetleri piyasadan satın alınabilir/alınmalıdır.
Ve bu piyasanın büyüleyici etkisi, devlet eliyle depremde açılan yaraların onarılmasında çare olarak sunulurken (arama-kurtarma çalışmalarında bir an önce suç unsurlarını ortadan kaldırmak için irili-ufaklı sermaye, içinde insan ve diğer canlıların olduğu bina hafriyatlarını kaldırıp yerine sermayenin krizi fırsata çevirdiği binalar yapımına çağrılırken...); ‘devletin boşalttığı alanlar’ da çaresiz kalan insanlara yardıma giden, toplumsal duyarlılığı olan yapılanmalara sermayenin kolektif temsilcisi olan devlet engel olmuştur.
Ancak tüm engellemelere rağmen; teorik olarak reddettiğimiz fakat pratik olarak teoriyi sorgulatan/yeniden gözden geçirmemizi sağlayan bir duruş da tarafımızdan ‘boşaltılan alanlarda’ mümkün olduğunca gerçekleştirilmiş bir praksistir.